World in my Viewfinder

26 Ocak 2023 Perşembe

Oslo'nun Çığlığı

Norveç'in gözde fiyordlarına uzanan seyahatimize ilk uçuş noktası olan Oslo'dan başlamak gerekliliği, burada bir mola verip, dünyanın en ünlü modern sanat eserlerinden "Çığlık"ı görmemiz için fırsat yarattı. Bir sanat eserini, yapıldığı ve betimlediği kentte ve kendi yaşanmışlıkları içinde anlamaya çalışmak başlı başına apayrı bir yolculuk aslında. On dokuzuncu yüzyıldan yirmi birinciye uzanan bu uzun çığlık, insanoğluna ne anlatmaya çalışıyor olsa gerek?  

21 Eylül 2022

Oslo'ya bir öğle üzeri inip, şehir merkezindeki otelimize diğer medeni şehirlerde olduğu gibi tren ile ulaşıyoruz. Havaalanından şehir merkezine, biri lüks (FlytoGet) biri "kamu işletmesi" (Vy) iki tren var ki, lüksünü göremediğimiz için Vy de bize lüks geldi. Vy'nin uygulamasından tarifeleri indirmeniz ve bilet satın almanız mümkün. Bu şekilde kent merkezine 20-25 dakikada ulaşıyorsunuz ki, zamanı kısıtlı olanlar için bir nimet. 

Bütünleşik Mimari ve Gemiler - Aker Brygge

Fiyordlara seyahatimizin ilk durağı kendisi de bir fiyordun kıyısında kurulu olan Oslo, Norveç'in sert kuzeyli havasına ve çılgın fiyatlarına alışmak açısından uygun bir uğrak oldu. Bazı cruise seyahatlerinin başlama ve bitiş noktası oluşu ile ciddi bir deniz trafiğine maruz kalan kent, bu sorunu fiyordla bütünleşik modern mimari anlayışı ile çözmüş. Bu bütünleşik mimari, 25-30 katlı apartman yüksekliğindeki cruise  gemilerinin  şehrin siluetine olan etkisini bir ölçüde hafifletiyor; gemiler ile kent birleşiyor, mekanik bir estetiğe bürünüyor. Bu mimari kombinasyonu içinize çekeceğiniz en güzel noktalardan birisi Aker Brygge (Aker Köprüsü). Sanayi devriminin tersanelerinin yer aldığı bölge, 1980'lerden sonra alışveriş ve yeme-içme merkezine dönüştürülmüş; fabrika binalarının tuğlaları, modern mimarinin çelik, ahşap ve cam elemanları ile iç içe geçmiş, modern ama sıcak bir doku oluşturabilmiş. Kıyı promenadı, güzel günlerde şehrin ışıltısını denizle buluşturacak şekilde düzenlenmiş. 

Norveç ordusu teyakkuzda
Oslo'da uyku dahil sadece 20 saat kadar kalacağımız ve şehri gündüz gözüyle göreceğimiz üç saatimiz olduğundan müzelerin toplandığı Bygdoy Yarımdasını pas geçiyoruz. Vakit bulabilenler için kaçırılmaması gereken bir diğer nokta, Viking Ship Museum, ama tadilat nedeniyle uzun süredir kapalı olduğu anlaşılıyor.  Bir de reklamı çok yapılan Kon Tiki müzesi var ki;  antropolog Torg Heyerdahl'ın balsa ağacından yaptığı yelkenli bir saldan hallice vasıta ile Peru'dan Polinezya'ya yaptığı yolculuğun anısına inşa edilmiş. Bu yolculuk ile Polinezyalıların, Orta ve  Güney Amerika'dan göç etmiş olabileceklerini kanıtlamaya çalışmış, Heyerdahl. Saygıdeğer bir deneysel girişim olduğu açık. Aker Brygge'de kentin modern dokusuna biraz olsun dokunduktan sonra, tarihi, ortaçağa, 13.yüzyıla, Oslo'nun başkent ilan edildiği döneme uzanan Akershus Kalesi'ne ulaşıyoruz. Kale yüzyıllarca feodal kralları ağırlamış, 1600'ler sonrasında rönesansın da etkisiyle saraya dönüştürülmüş. Şu anda da Norveç'in en önemli tarihi ve kültürel miraslarından birisi olarak gözetilen kalenin burçlarından, Oslo fiyordunda günbatımını izlemek gerçekten keyifli. Zaman zaman çok çekici olabildiği anlaşılan bu günbatımının önemini “Çığlık”ı anlatacağımız bölüme saklayalım.

Oslo'da modern sanat ile bulaşabileceğiniz gerçekten pek çok nokta var. Ama hiç şüphesiz en önemlisi Munch Müzesi. Norveç'in dünya sanatına en görkemli katkısı olarak adlandırabiliriz, Edvard Munch'ü (1863-1944). Müzede kendisine ait yaklaşık 1200 eser sergileniyor ki, bu tüm eserlerinin ancak yarısı demek. Müze için önceden bilet almanız önemli. Şansımız yaver gidiyor ve bilet almaya çalışırken Çarşamba akşamı (orada olacağımız tek gün) halk günü olduğundan ücretsiz ziyaret edebileceğimizi öğreniyoruz, tabii rezervasyon yaparak. Norveç'in kişi başına 89.000 Doları bulan milli gelirine bu noktada katkımız olmadığı için üzgün, müzeyi görebildiğimiz içinse bahtiyarız. 

Soldan sağa, The Sun, The Researchers, The Human Mountain

Munch Müzesi'nde -Çığlık dışında- dikkatimi çeken diğer eserler arasında, The Sun (Güneş), The Researchers (Araştırmacılar) ve The Human Mountain'ı (İnsan Dağı) sayabilirim. Hangi boyutta tablolardan bahsettiğim anlaşılsın diye yukarıya sergilendikleri holün genel görünüşünü de koydum. 

Aydınlanma hareketini temsilen, bir vadinin içinden yüzlerini güneşe dönmüş kadın ver ekeklerin yer aldığı, The Sun (1910-11), Darwin sonrası üniversitelerdeki tutucu ve yenilikçi çevrelerin çatışmasında Munch'un tuttuğu tarafı göstermesi açısından öne çıkıyor. Yenilikçilerin baskısıyla ve dönemin ruhuna uygun olarak, üniversitelerin müfredatları evrim teorisi, deneysel bilimler ve psikolojiyi de kapsayacak şekilde genişletilmiş, bugünün refah toplumunun da temelleri atılmış. Güneşten yayılan hüzmelerin, belli bir açıdan da sanayinin çarklarına dönüştüğünü, ve güneşin tüm dünyanın merkezine oturan bir güç olarak ortaya çıktığını hissedebilirsiniz. Munch, doğa ile bütünleşik olmayan bir endüstriyel gelişmeye olan karşıtlığını her fırsatta dile getirmeye çalışmış gözüküyor.  

Güneş

The Human Mountain (1890-1920) -İnsan Dağı- da sunulduğu yarışma jürisi tarafından anında reddedilmiş rahatsız edici bir eser. Bu reddedilişin ardından ise Munch, The Sun'ı aydınlanmayı daha ümit dolu oluşuyla temsil etmesi açısından jüriye sunmuş. 1890'larda başladığı İnsan Dağı'nın yapımına, Munch, I.Dünya Savaşı'nın büyük yıkımının ardından devam etmiş. Çıplak insanların oluşturduğu o dağ, tam da bir Sümer ziguratı formunda yükseliyor. Belki de uygarlığın şafağında, geldiklerine inandıkları "dağ"ı ölümsüzleştirmek adına Sümer mimarlarının inşa ettikleri ziguratların ardından, yine uygarlığın getirdiği insanlık kıyımına bir gönderme yapmak istemiş gibi, Munch kendi gününün koşulları altında. Uygarlığı yaratan insanoğlu ile uygarlığın yokettiği aynı insanoğlu tek tablo içinde sembolleşmiş. Güneş ise nazlı yüzünü puslu dağın (ziguratın) ardından zorla göstermeye çalışır gibi. Savaşın ardından doğacak yeni ve zayıf bir umut ışığını simgelercesine.  

İnsan Dağı

Yaklaşık 50 metrekarelik alanıyla müzedeki en büyük eser olan ve II.Dünya Savaşı'nın eşiğinde yapılmış, The Researchers (1939). Kumsalda bebeğini emziren bir kadın figürünün etrafındaki fosil arayan çocuklara atfen tabloya “Araştırmacılar” adı verilmiş. Yine, aydınlanmanın, araştırma, toplama, tasnif ve sınıflandırma ile temel bağlarını temsil etmesi açısından dikkate değer. Pek az kişi, koleksiyonculuğun aydınlanmaya pozitif etkisini gündeme getirir oysa. 

Araştırmacılar ya da Toprak Ana

Tablodaki kadın figürünün bazı yorumculara göre Meryem Ana'yı temsil ettiği iddia edilse de, daha genel kanı, bunun Evrenin Anası şeklinde yorumlanması gerektiği ki, zaten zamanında gazetelerde tablo, Toprak Ana (Alma Mater) olarak da adlandırılmış.

Munch Müzesi
Dünyada pek az modern dönem sanat eseri Çığlık kadar tanınmış ve taklit edilmiştir desek yeridir. Munch'un sanata armağan ettiği bu ikonik yapıtın resimaltı notunda, "çarpıcı zamanüstülüğü, ana karakterin sınıfsız, bir kültüre, etnik gruba ya da cinsiyete ait olmayışı" ile açıklanmış. "Çığlık"ın, Munch Müzesinde, kanvas yerine mukavva ve kağıda çizilen ve o nedenle ışığa son derece duyarlı olduklarından, ancak sıra ile sergilenebilen üç eskizi bulunuyor. Bizim kısmetimize de ancak bir siyah beyaz litografı düştüğünden yazının ilk fotoğrafını 1893 tarihli ve yine mukavva üzerine çizili Norveç Ulusal Galerisi'nde sergilenen asıl yapıttan aldım. Tablo renklerden arındığında anlam kayması olduğunu düşünüyorum. Fonunda, günbatımına karşı Oslo fiyordunun kıyısını betimleyen tablo için Munch, "İki arkadaşımla -günbatımında- yolda yürüyorduk, aniden gökyüzü kan krımızıya döndü, durdum, yorgun hissediyordum ve korkuluğa dayandım, mavi-siyah fiyordun ve kentin üzerinde kan ile sanki ateşten diller vardı, arkadaşlarım yürümeye devam ettiler, orada derin bir endişe ile kalakaldım, ve doğanın içinden geçmekte olan sonsuz çıglığı hissettim." diyecektir(*). 

Opera ve Munch Müzesi
Bazı tartışmaya açık yorumlar gökyüzünün kızılını, Munch'un 1883-84 yıllarında patlayan Krakatoa yanardağından etkilenmesine bağlarken, diğer yorumcular bu kızıllığın o enlemlerde görülen sedef-bulut oluşumundan kaynaklanmasından başka anlamı olmayacağını söylüyorlar. Aynı tarihlerde, Munch'un kızkardeşi Laura Cahtherine'nin de yakınlardaki bir akıl hastanesinde manik depresyon tedavisi gördüğü bilinmekte. Bazı yorumcular ise, çığlık formunun o dönemde Paris’te sergilenen bir mumyadan geldiğini iddia etmişler. Tablo, böyle bir görsel ve duygusal etkileşim ortamında resmedilmiş. 

Munch’un gözünden endüstri devrimi
Onu yansıtmak istemiş olsun olmasın, Munch, özünde endüstri devriminin doruk noktasında, sürecin itici gücü olan demir cevherlerinin merkezinde yeralan bir ülkede, o cevheri işleyen madencilerin ve işgücünün arasında yaşıyordu. Tersanelerden ve fabrikalardan çıkan tükenmiş işçilerin alın teri kokularının, bacalardan tüten isli dumanlarla karıştığı, günün en yorgun anında gökyüzünde oluşan o endişe verici,  kan rengi güzellik, tablodan fışkırırcasına patlayarak çığlığa dönüşüyor ve sadece gözlerimize değil, kulaklarımıza kadar ulaşıyor. Tablo, keskin geometrik çizgilerle üçe bölünmüş; sonsuzluğa doğru uzanan korkuluk boyunca yolalan insanlığın resmedildiği toprak bölümü, mavi-siyah fiyordun resmedildiği su bölümü ve ateşin içine düşmüş gökyüzünün resmedildiği hava bölümü. Böylece antik çağın dört temel elementi (toprak, su, hava ve ateş), insanlığın "görünmez" ruhunu sembolize eden çığlığı ile birleşiveriyor. Bir anlamda dünyanın bir parçası olarak insanın varoluşuna ilişkin "kaygı"sını, "duyulur" ve "görülür" kılıyor. 

İster doğadan, ister Munch'un kendi içinden, isterse de Catherine'nin ruhundan çıksın, o "çığlık", endüstri devrimi sonrası kendi varoluşuna yabancılaştırılan insanoğlunun çığlığı olarak bütün gücüyle karşımıza dikiliyor. O noktada perspektifin kaçış noktasında sonsuzluğa doğru uzaklaşmakta olan "insanlığa" sanki bir uyarı yapmak istiyor attığı çığlıkla, Munch. Aradan geçen yüz yılda, insanlık halen bu çığlıktan yükselen uyarıyı duymuş değil, kendi yeni ziguratlarını inşa etmekle meşgul. 


Ender Şenkaya

Ocak 2023



(*) wikipedia - Stanska, Zuzanna (12 December 2016). "The Mysterious Road From Edvard Munch's The Scream". Daily Art Magazine. Retrieved 23 October 2019.