Küresel mevsim kaymalarının etkisiyle ülkede kırkikindilerin her zamankinden uzun sürdüğü, yaz aylarının kendisini göstermek için nazlandığı günlerde, Avrupa'nın göbeğine Avusturya Alplerine, kar manzaraları görmek üzere yola çıktık. Bu sene ülkemizde kar manzaralarına doyacağımız bir kış geçirmemiştik. Kar görmeye giderken de, güzel fotoğraflar verecek güzel göllerden geçmeyi ihmal etmedik. Avusuturya için"güzel göller ülkesi" desek de yeridir.
19 - 22 Mayıs 2023
Resmi tatil günleri ile birleşen bu haftasonunu iki turlu cumhurbaşkanlığı seçiminin tam ortasındaki boşluğa gelecek şekilde, seçim tarihi belli olduğu anda planlamıştık. Tarihin en kirli seçim kampanyasının devlet eliyle yürütüldüğü bir dönemde, biraz nefes alma fırsatı bulduğumuz için şanslıydık. Kaderin cilvesi olsa gerek, Avusturya'ya hep 19 Mayıs haftaları ve olağanüstü siyasi durumlarda gidiyoruz.
Podersdorf am See
|
Podersdorf Feneri |
Viyana uçuşumuzun varışı akşam saatlerine denk geldiği ve biz de seyahatimizi kiralık araç ile planladığımızdan ilk gece için havaalanına çok da uzak olmayan ama güzel manzaralara sahip "göl üzerindeki" Podersdorf'ta kalacak bir yer ayarlamıştık. Podersdorf, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Burgenland olarak adalandırılan Eski Avusturya-Macaristan imparatorluğu sınırları içindeki eyaletin bugünkü Macaristan sınırına en yakın yerleşim yerlerinden birisi. Birkaç bin kişilik nüfusa sahip kasabanın tüm ekonomisi turizim ve şarap üretimi üzerine kurulmuş gözüküyor. Orta Avrupa'nın pek çok yerinde olduğu gibi, akşamın ilerleyen saatlerinde yemek yemek bir sorun Podersdorf'ta da. Henüz yaz sezonu tam açılmadığından pek çok restoran ve marketler zaten kapalı. Bu nedenle, kıyıda değil ama iç taraflara doğru girdikçe daha çok yerellerin tercih ettiği ve yine yerel yemeklerin itina ile sunulduğu bir orta-Avrupa restoranı buluyoruz. Tamamen ahşap kaplı duvarlarında sülününden kemirgenlere ve geyiklere kadar envayi çeşit av hayvanının tahnit edilmiş gövdelerinin sergilendiği restoran sanki daha çok doğa tarihi müzesini andırıyor. Avcılığa tamamen karşı olsam da orta Avrupa'da bu kültürün sınırlanmasının çok kolay olmadığını düşünüyorum. Bölge de zaten 2001 yılından itibaren Dünya Kültürel Mirasları arasına girmiş. Macaristan'a bu kadar yakın olunca, Jagakölla'da tercih ettiğimiz gulaş ve eşliğinde içtiğimiz Merlot-Malbec kupajının her biri gerçekten ustalık ürünü.
Podersdorf'u seçmemizde en önemli etken göllerde alışık olmadığımız şekilde bir deniz (belki göl) fenerine sahip olması. Deniz fenerleri her zaman manzarıyı bütünleyen fotojenik yanları ile ilgimi çekegelmiştir. Yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki deniz feneri, batı yönüne baktığından özellikle günbatımlarında olağanüstü fotoğraflar sunabiliyor. Fenerdeki kafede oturup, dost canlısı muhabbet eşliğinde günbatımını seyretmek mümkün.
Grüner See
|
Grüner See |
Seyahatin ikinci günü, Alplere doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık dört saatlik bir yolculuk ile ikinci gece konaklayacağımız Villach'a varacağız. Ancak öncesinde, görmeden geçemeyeceğimiz Grüner See'ye kısa bir ziyaret planladık. "Yeşil göl" anlmına gelen adını gerçekten zümrüdü andıran renginden alıyor bu göl. Etrafındaki yükseklikleri1500-2000 metre arasında değişen dağların arasında doğal bir cennet Grüner See. Aracımızı park ettiğimizde çıkış yapan başka bir araçtan gelen güzel bir insan aldığı iki günlük bileti bize veriyor. Böylece birkaç saat için 6 Euro olan otopark ücretini "pas" geçiyoruz, acısı ileride çıkacak nasılsa. Göle su seviyesinin en yüksek olduğu Mayıs-Haziran arasına denk gelen bir tarihte vardığımızdan şanslıyız. Tepelerde erimeye başlayan karların ettkisiyle bu dönemde yaklaşık 12 metreye ulaşan derinlik kış aylarında 1-2 metreye kadar düşüyormuş. Otoparktan yaklaşık 2-3 km'lik hafif bir patika yürüyüşü ile ulaşılan gölün etrafında tam tur atmak ya da -bizim yaptığımız gibi- bir ucundan girip diğer ucundan yarım tur atarak çıkmak da mümkün.
|
Sütçü Kız |
Gölün kenarında halk efsanelerine konu olmuş Jungenfernsprung şelalesini de görebilirsiniz. Efsaneye göre bir zamanlar Alplerde güzeller güzeli bir sütçü kız yaşarmış. Bölgenin tüm genç erkekleri peşinde olsa da hiç birisine yüz vermezmiş. Bunun üzerine Şeytan yakışıklı bir genç kılığına girip güzel kızın peşine düşmüş. Kız ise gelenin Şeytan olduğunu anladığından iffeti korumak için 130 metre yükseklikteki uçurumdan kendisini aşağı bırakıvermiş. Mucize eseri burnu bile kanamamış, uçurumda da o günden sonra bir şelale çağlamaya başlamış. İnsanın aklına Kazdağlarının meşhur sarıkız hikayesi gelmeden edemiyor.
Bu olağanüstü manzara molası ve yürüyüşünden sonra geceyi geçireceğimiz Villach'a uzanıyoruz. Güney Avusturya'nın hem İtalya hem de Slovenya sınırına en yakın eyaleti Carinthia'da bulunan Villach, yaklaşık 500 metrelerdeki rakımı ve Alp silsilesinin eteklerinde yer alışı ile ertesi gün yapacağımız dağ geçişi için uygun bir konum sunuyor. Yorgunluktan ve şehir merkezinde kalmadığımızdan bizim için tek önemi ertesi gün yapacağımız Alp geçişi için uygun bir başlangıç noktası oluşturması. Aslında merkezde kalacaklar için Drau nehri kıyısında güzel şehir manzaraları seyretmek mümkün. Kaldığımız dairenin karşısında süren parke işi gece saat 10'a kadar sürüyor nerede ise. Saat 18:00 sonrası çivi çaktırmanın bir çok özel izine tabii olduğu Almanya'da çalışmış bir kişi olarak, kuralların kişiye göre değişip değişmediğini merak ediyorum. Belki fazla kişisel algılamamak gerekli.
Grossglockner Alpin Dağ Geçişi
Seyahatin üçüncü gününde artık Alpleri yüksek bir noktadan geçmeye hazırız. Öğleye doğru Grossglockner'den geçerek, akşamüstü de ünlü kış turizmi kasabası olan Zell am See'ya varmayı planlıyoruz. Kar ihtimali olduğundan en yüksek noktadan en sıcak saatte geçmeyi tercih ediyoruz.
|
Füscher Törl - 2428 m |
3500 metrelerdeki Grossglockner'e bilinen ilk ulaşım girişimleri ondokuzuncu yüzyıla dayanıyor. 1800 yılında Kardinal-Prens Franz Xaver Salm 62 kişi ve 16 at ile ile ilk ekspedisyonu düzenleyen kişi olmuş. 1869 yılında kaşif Karl Hofmann bugün de halen kullanılan ve buzullardan geçen zirve rotasını keşfetmiş. Alpleri kuzey ve güney olarak ikiye bölen "Alpin Bölen"inden geçecek bir yol fikri 1920'lerde ortaya atılsa da ekonomik buhranlar nedeniyle 1935 yılına kadar projeyi gerçekleştimek mümkün olmamış. İtlaya ve Avusturya'yı birbirine Alpler üzerinden bağlayacak dağ yolu da zaten 1930'ların başında artan ışşiszler ordusuna bir çözüm bulmak üzere bir nevi sosyal sorumluluk projesi olarak ortaya atılmış. 1970'lere kadar 6 metre genişliğinde hizmet veren dağ yolu, artan trafik nedeniyle o dönemde 15 metre genişliğie kadar çıkartılmış. Kış aylarında trafiğe tamamen kapatılan yol, Nisan - Ekim döneminde hizmete açık tutuluyor. Wikipedia'ya göre Nisan başından ortasına kadar yolu trafiğe açmak için ortalama olarak 600 -800 bin metreküp karın temizlenmesi gerekiyor.
Grossgluckner'e orta Avrupa'ya özgü pastoral manzaralar arasından "tırmanmaya" başlıyoruz. Bir müddet sonra bizi bir gişe karşılıyor. Yaklaşık 130 km'lik dağ yolunun 2571 metreden geçen 48 km'lik bölümü için 40 Euro ödüyoruz. Aracımız elektrikli olsa imiş %20 indirimimiz olacakmış ama bizimki hybrid olduğu için bu sınıfa girmiyormuş. Bu geçiş ücreti yolda rastladığımız ve bisikletleri ile dağ yoluna vuran Avusturyalıları açıklıyor. Yaklaşık 20 derecelerde başlayan yolcuğumuz, tırmandıkça bir soğuk hava dalgası ile karşılaşmaya başlıyor. Girişte verilen bilette Kaiser-Franz-Josefs-Höhe manzara noktasına geçişlerin saat 15:30 itibari ile kapatıldığı yazıyor ve artık oraya gidip dönmek riskli bir hal almış durumda. Bu noktada dersimize yeterince çalışmamış olduğumuza hayıflanıyoruz, zira orası Pasterze buzulunu, imparator Franz Josef'in metresi Elizabeth ile izlemeye doyamadığı bir nokta imiş. İmparatorun oraya çıkmak için kullandığı atlara acırken, yanımızdan dersine iyi çalışmamış başka Çinli turistler üstü açık otomobillerle sıfır dereceye doğru geçiyorlar. Biz de Hans Josef ve Elizabeth'in aşk yuvasını pas geçip, Avusturyalı fakir bisikletçilerle 2571 metredeki dağ geçidine doğru ilerliyoruz. Birazdan yolculuğumz bir kar küreme aracının eşilğinde devam etmeye başlıyor.
|
Grossglockner Dağ Geçişi |
Zor bir noktadan geçeceğimiz için SUV türü bir araç kiralamış olsak da kış lastikleri için özel talep yapmamıştık haliyle. Sıcaklık artık 1-2 derecelere düşmüş, yolun üstü de donmak üzere olan çiy ile kaplanınca kenara çekip bir durum değerlendirmesi yapmak gerekiyor; devam etmek mi zor yoksa dönmek mi? Yanımızdan inatla geçen bisikletçilere ve SUV'imize bakınca devam etmeye karar veriyoruz: Biz de yapabiliriz ! Bir müddet sonra iki yanımızda yüksekliği 2 metreyi geçen kürenmiş kar tabakaları arasında dar bir tünele giriyoruz. Bu tünel Alpin Bölen'inini tam dik kesiyor; kuzey ve güney Alpleri ayıran hayali çizginin tam üzerindeyiz yani. Sıcaklık artık Sıfır derece gösteriyor, Mayıs ayının 21. günü. Yolun kenarında durup hazırladığımız sandviçler eşliğinde 3500 metre yüksekliklere varan Alp dağlarını seyre dalıyoruz. Soğuktan aracın dışında uzun süre durmak kolay değil. Motorcu "arkadaşlardan" Zell Am See yolunun açık olduğunu öğrenip inişe geçiyoruz.
Oldukça kayganlaşan yolda aslında iniş hem daha dik hem de daha riskli. Bu yetmiyormuş gibi bir de bisikletçiler yolda sollama yapmayı neredeyse imkansız hale getiriyor. Sonradan öğreniyoruz ki, bu dağ geçidi zaman zaman İtalya Bisiklet Turu (Giro d'Italia) rotasına dahil ediliyormuş; bisikletçilerin de bu tura hazırlık yaptıkları anlaşılıyor. Kitlesel spor nasıl oluyor, biz de yerinde görmüş oluyoruz.
Bir müddet sonra karların arasında çıkıp düzlüğe vardığımızda neredeyse Hannibal kadar mutluyuz. "Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız"dediği söylenen Hannibal, Roma'yı işgal etmek için orudularını bugünkü İspanya'dan Avrupa'ya sokmuş, -tahminen- İsviçre Alpleri üzerinden yaklaşık 2500-3000 metrelerden geçirip bugünkü İtalya'ya kuzeyden sokarak, Roma ordularını dağıtmayı başarmıştı. Tarihte ordularını bu yüksekliten geçirmiş ikinci kişi Simon Bolivar oldu ama konuyu dağıtmayalım; onlar kadar bahtiyarız yani...
|
Zell am See |
Akşamüstü Avusturyalıların pek turistik ve o denli pahalı mekanı Zell am See'ye varmamızla tekrar Bahar bizi karşılıyor. Kış sporları için tercih edilen kasaba, Mayıs ayında da oldukça revaçta. Göl kıyısındaki ünlü otellerin önününden yürüyüş yapalım derken tüm göle yayılan bir Arap "yalellisi" karşılıyor bizi. Turist amcam en pahalı otelin en manzaralı odasına getirdiği hoparlörleri yerleştirmiş, ücretsiz ve dinlemesi mecburi radyo yayını yapıyor. "Siz güzel kasabalar kurmuş olabilirsiniz, ama ben hepinizi satın alırım" mı demek istiyor acaba? Ey dağların huzuru, hemen kaçalım. Zell am See de, en az daha önce bir yazımızda değindiğimiz Hallstat kadar huzurdan uzak bir yerleşim haline gelmiş. Bu tür turistik yerlerde yerli olmak düşündüğümüzden de zor olmalı.
Günün sonunda, konaklayacağımız Wolfgangsee kıyısındaki Strobl'a varıyoruz. Çok daha şirin ve huzurlu bir köy Strobl.
Wolfgansee
|
Strobl'da akşam |
Wolfgansee kıyılarına ulaşmamızla tatsız kitlesel turizm havası dağılıyor, yerini insanların göl kıyısında kaygısızca piknik yaptıkları samimi manzaralar alıyor. Aynı gün içinde neredeyse üç mevsim yaşamış gibiyiz. Wolfgansee daha önce değindiğimiz Salzkammergut bölgesinde kuzeyden güneye yaklaşık 10 km boyunca uzanan bir göl. Almanya'nın eski şansölyelerinden Helmut Kohl'un yaz aylarında konaklamayı seçtiği bölge özellikle bu dönemlerden sonra daha ilgi çeker olmuş. Konaklayacağımz kıyıdaki Strobl kasabası ise, yine özellikle yirminci yüzyıl başlarında film yıldızlarından Avrupa kraliyet aileleri mensuplarına kadar pek çok ünlü ismi konuk etmiş. Vaktiniz var ise buradan St.Wolfgang'a trekking yaparak ulaşabilirsiniz. Biz son gecemizde kısa süreliğine konakladığımızdan buna fırsat bulamadık. Kaldığımız ve ismini de yakındaki bir kilisiden alan Kirchenwirt, hem konaklama hem de akşam yemeği için ideal bir mekan oldu. Meraklısı hemen arkasındaki barok St. Sigismund kilissesini de ziyaret edebilir.
|
Wolfgangsee'de gündoğumu |
Buzul erozyonu sonucu oluşan Wolfgansee bugün iki ırmaktan beslenmekte. Bu iki ırmağın farklı alüvyon birikintileri nedeniyle göl, biri 70 diğeri 114 metre derinliğe sahip iki farklı havzadan meydana geliyor ve üzerinde bir de küçük ada bulunuyor. Strobl'dan göl kıyısındaki patikaya girdiğinizde tüm Wolfgansee'yi çepeçevre (20-25 km) yürüyebilirsiniz. Son sabahımızda biz küçük bir kısmını yapabildik ve Viyana'ya doğru dönüş yoluna çıktık.
Ender Şenkaya
Temmuz 2023