Orwell'in 1948'den günümüze tuttuğu ışık
Edebiyat dünyasının güncel hızına yetişmek mümkün olmadığından, nadiren geçmişte okuduğumuz kitapları geri dönüp tekrar elimize almaya fırsat buluyoruz. Ne büyük kayıp. Aslında her kitaptan farklı yaşlarda değişik lezzetler alınabiliyor, bambaşka denizlere açılınabiliyor.
Orwell'in kült kitabı 1984 de bunlardan birisi. Bugünün şartları altında tekrar elimize aldığımızda, gençken ne kadar az noktasına dikkat ederek okumuş olduğumuzu anlıyor, farklı çağrışımlara ulaşıyoruz. 1948'de tamamlanmış bu kitabın, bugünkü hayatımıza ne kadar ışık tutucu olduğunu keşfetmek de bir o kadar şaşırtıcı…
Orwell 1984'ü ikinci Dünya savaşı sonrasında nükleer silahların gölgesinde kurguluyor. O dönemde neredeyse nükleer silahların kullanılmamasını imkansız gördüğünden, tüm kurgusunu nükleer silah kullanımından usanılmış, tüm ülkelerin saflarını seçerek üç büyük süper güç etrafında toplandıkları bir Dünya düzenine göre oluşturmuş. Savaştan kaynaklı ölüm korkusunun şekillendirdiği kitlelerden oluşan bu süpergüçlerin, totaliter rejimlerin nasıl kıskacına düşeceklerini irdelemiş Orwell; Okyanusya olarak adlandırdığı ve kabaca Büyük Britanya, Amerikalar, Güney Afrika ve Avustralyadan oluşan güç blokları özelinde.
Daha önce bu sayfalarda Noam Chomsky'nin Amerikan Rüyasına Ağıt belgeseli özelinde ülkelerdeki (ve Türkiyedeki) demokrasinin yokediliş ve küreselleşme adı altında kapitalizmin esiri haline getiriliş süreçlerini incelemiştik ( http://endersenkaya.blogspot.com.tr/2017/04/ataturk-cumhuriyetine-agt.htmL ). Aslında 1984'ün de tam bu aşamada, oluşturulmuş totalitarizmin nasıl sürdürüleceğinin ana hatlarını verdiğini söylersek, sanırız fazla yanılmış olmayız.
Orwell'in fütürist yaklaşımında sürdürülebilir totaliterliğin nasıl sağlanadığının satır başlarını altı madde halinde özetlemeye çalıştık. Aşağıdaki incelemede "tırnak" içindeki ifadeler 1984'ün adı geçen (1) çevirisinden neredeyse aynen aktarılmıştır.
1. KORKU TOPLUMU YARATMA
Orwell nükleer savaşları sonrası hayatta kalma endişesi ile biçimlendirilen toplumların mevcudiyetlerinin ve geleceklerinin en önemli unsurunun, devletin bekası olduğuna inandırıldıkları bir geleceği kurguluyor. Nükleer savaş korkusu ile ikinci Dünya savaşı sonrası iki ana bloğa ayrılan Dünyada, bir nükleer savaş çıkmamış olsa da, soğuk savaş adı altında korku toplumları yaratılması başarılmıştı. Ne zaman ki, 90'larda bir bloğun dağılması ile genel bir özgürlük havası esmeye başladı, bu yeni durum sonradan üretilen kökten dinci terör ile ikame ediliverdi. Orwell'in dediği gibi adı-sanı değişse de büyük bir düşman ile savaşma hali totaliter rejimlerin bekasının vazgeçilmez unsuruydu; "her gün Londra'nın tepesine inen tepkili bombalar, olasılıkla, 'sırf halka korku vermek için' kendi hükümetleri tarafından atılıyordu". Aynı korku unsuru, başka ülkelerde de neredeyse yarım asırı bulup bitirilemeyen ayrılıkçı terör ile besleniyordu. Hatta bir ülkenin en üst kademeleri için 'sallarız sekiz tane havan, sokarız savaşa' söylemi, vakay-ı adiyeden olacaktı. Orwell'e göre totaliter bir rejimde iktidar partisinin yegane amacı, kendi iktidarını korumak ve gelecek kuşaklara taşımaktı. İktidar bir araç değil, amaçtı.
Korkuyu canlı tutmanın diğer pratik yolu nefret söylemi geliştirilmesiydi. Parti ve Büyük Birader, toplum için varlığın hem nedeni hem de güvencesi olduklarından, her türlü muhalefet de varlığın karşıtıydı. Bu nedenle resmi bir muhalefet olamazdı Orwell dünyasında. Seçim yapmak da devletin bekasına ve toplumun geleceğine aykırı olduğundan yegane muhalefet, ancak Parti tarafından kontrol edilen ve nefret söylemini besleyecek şekilde biçimlendirilmiş bir yeraltı muhalefeti olabilirdi. Varoluşa karşı olan bu hareket her gün iki dakikalık "nefret gösterisi" ve yılda bir defa da "nefret haftası" etkinlikleri ile lanetleniyordu, Orwell'in Dünyasında. Bir muhalefet yapılacaksa, onu da en iyi Büyük Birader yapabilirdi, tabii ki.
Sonuçta muhalefet size bağlı yığınları korkutarak bir arada tutmak için olması gereken bir araç, Orwell'in tanımı ile; "kendilerini Devlet'i yıkmaya adamış çapulculardan oluşan" bir örgüttür.
2. YENİ TARİH YAZIMI
"Bu sefer neye içeceğiz?" dedi. "Düşünce polisini atlatmaya mı? Büyük Biraderin ölümüne mi? İnsanlığa mı? Yoksa geleceğe mi?"
"Geçmişe," dedi Winston
Chomsky gibi Orwell de tarihin yeniden şekillendirilmesini, totaliter rejimlerin olmazsa olmazı görüyor. Böyle bir devleti yönetmek için sadece dört bakanlığı yeterli gören Orwell, -ki, Barış Bakanlığı savaşın, Gerçek Bakanlığı yalanların, Sevgi Bakanlığı işkencenin, Varlık Bakanlığı yokluğun bakanlıklarıdır-, bunların içinde en önemli görevi, gerektikçe Parti ideolojisine göre tarihi yeniden yazan Gerçek Bakanlığına biçiyor; "Yeni öğretiler, biraz da tarihsel bilginin birikimiyle ve on dokuzuncu yüzyıldan önce hemen hiç varolmayan tarih bilincinin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Tarihin döngüsel işleyişi artık anlaşılabilir bir şeydi ya da öyle görünüyordu ve anlaşılabilir bir şey olduğuna göre, değiştirilebilirdi de." Bu nedenle Orwell Dünyasında, gazete ve dergiler de dahil olmak üzere, tüm tarihi olaylar o günün şartlarına göre Büyük Birader tarafından tespit edilen müttefik ve düşman tanımları temel alınarak yeniden yazılıyor, ve sürekli tekrarlarla beyinlere işleniyor. Toplum neredeyse Büyük Birader öncesini hatırlayamaz hale getiriliyor. Büyük Biraderin idolleştirilmesi için geçmişin karalanması şart. Orwell'in söylemi günümüze, 'Türkiye' yerine 'Yeni Türkiye' söylemi ile taşınıyor; aynen Varlık Bakanlığınca üretilen "yeni, mutlu yaşam" söylemi gibi. Günümüzde, demokrasiyi de cumhuriyeti de kuran Büyük Biraderdir. Ülkenin asıl kurucuları, iki ayyaş, Kurtuluş Savaşı da aslında mezar taşlarını okuyamaz hale getirilmesinden öteye bir katkısı olmayan, aslen de zaferlerin gökten inen mollalarca kazanıldığı bir harekettir. Kurtuluş diye adlandırılan hareket, Padişah tarafından görevlendirilen kişinin ihaneti ile başlamış ve asıl yurtsever olan padişah, bu nedenle vatanını terketmeye zorlanmıştır. Yeni tarih böyle yazılmalıdır. Orwell'in Parti sloganına göre de; "Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar" nasılsa.
Orwell yeni tarih yazımına verdiği çarpıcı bir örnekte ; "Eskiden, şanlı Devrim'den önce, Londra bugün yaşadığımız güzel kente hiç benzemiyordu. İnsanların karınlarını doyuramadığı, yüzlerce, binlerce yoksul insanın yalınayak başı kabak dolaştığı, başını sokacak bir ev bulamadığı, karanlık, pis, berbat bir yerdi" şeklinde bir söylemi görüyoruz. Sanki 2017 Türkiyesi söylemleri öngörülmüş gibi: 'Üst üste yaşadığımız krizler sebebiyle ekonomimiz batmıştı. Kuyrukları hatırlayın, benzin kuyruklarını hatırlayın, gaz yağı kuyruklarını hatırlayın, yağ kuyruklarını hatırlayın, ekmek kuyruklarını hatırlayın. Salonun yarıya yakını bu kuyrukları hatırlamıyordur ama biz diyoruz ki 'Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.'…Hatırlayın çöp dağlarından geçilmeyen İstanbul'u, hatırlayın hava kirliliğinden geçilmeyen İstanbul'u, hatırlayın susuzluğa mahkum olmuş İstanbul'u. Milletimiz yarınından kaygı duymak değil, geleceğinden emin olmak istiyordu.'(3) Bu yeni tarih yazım süreci, hergün yepyeni iddia ve deli saçması ithamlarla aleni olarak devam ettirilmekte.
3. BİAT KÜLTÜRÜ VE DOGMATİK EĞİTİM
Ne kadar sık tekrar etseniz de ürettiğiniz ipe sapa gelmez yalanlara toplumun topyekün inanmasını sağlamanız güçtür. Bunlara inanabilecek toptan biat etmiş, kafaları dogmalarla küçük yaştan şekillendirilmiş, yeni kuşaklar da yetiştirmeniz gerekir. Yetiştireceğiniz yeni kuşaklar, 1.madedeki korku toplumun gereği olarak anne ve babaları dahil, çevrelerindeki herkesin, düşman ajanı ve Büyük Birader karşıtı olabileceğini gözönüne almalı ve Partinin yararı için onları jurnallemekten çekinmemelidirler. Başlangıçta bu amaç için muhtarları da kullanabilirsiniz. "Hiyerarşik sistemin varlığı uzun dönemde, ancak yoksulluk ve cehalete yaslanarak sürebilirdi.", diyor Orwell. Richard Dawkins'in de ısrarla belirttiği gibi genlerden daha önemli olan küçük yaşta işlenen "yem"lerdir. Günümüz Türkiyesinde bu hedefe ulaşmak için 'hafız yetiştireceğiz' bahanesiyle beyinleri yıkanan çocuklar en elverişli ortamı sağlayacaklardır. Bu da yeterli olmayacak, bilimsel tabanlı eğitim yerini dogma tabanlı eğitim veren imam hatiplere bırakacaktır. Tüm bunlar Yeni Türkiye ve özgürlük maskesi altında kolaylıkla yapılabilecektir. Partinin devamı için biat eden kitleler şarttır. Orwell, saçma sapan fikirleri hemen kabullenen Parsons için; "Parsons bunları hayvanca bir aptallıkla kabulleniyordu" diyordu ki, onun dünyasında, bir eğlence tarzı haline gertirilen 'idam seremonileri' özellikle küçük çocukların seyretmek için can attıkları birer etkinlik olmuştu. Aynen 9 yaşında çocuklara idam ilmeği dağıtan öğretmenlere rastlanılan günümüz ülkelerinde yapılmak istenen gibi. Acımasız bir toplum için, hayatın yüceltilmesi değil sıradanlaştırılması esastı, zira.
Biat eden kitlelerin organize edilmeleri ve doğru yönlendirilmeleri için örgütlenmeleri şarttır. Orwell bu örgütlenme biçimleri içinde 'Seks Karşıtı Gençlik Birliği' gibi bir örgütü de ön plana çıkarmaktadır. Bellerine sardıkları kırmızı bir kuşağı simge edinen bu birlik mensupları, toplum içinde derhal ayırd edilebilmektedirler. Ne kadar da günümüzün yaygın din amaçlı takılan simgelerini ve' namus bekçilerini' hatırlatmakta bu durum.
Sıradanlaştırılmış hayatlarda, cinsellik dahil zevk alıcı unsurlar bulunmamalıdır, Orwell'in kurgusundaki Parti'ye göre; "Partinin açıklamadığı gerçek amacı, cinsel ilişkiden zevk almayı tamamen yoketmekti. Evlilikte olsun, evlilik dışı olsun düşman görülen erotizmdi. Evliliğin kabul gören tek amacı vardı, o da Partiye hizmet edecek çocuklar dünyaya getirmekti." Zira Parti biliyordu ki; "Birine duyulan aşk değil de, o hayvansal içgüdü, o basit, bozulmamış arzu: Partiyi paramparça edecek güç buydu işte." Çünkü Orwell'e göre cinselliğin bastırılması isteriyi tetikleyecek bir güçtü ki, bu da savaş coşkusuna ve öndere tapınmaya yönlendirilebileceğinden Parti tarafından istenilen bir şeydi; "Bütün o yürüyüşler, bağrını yırtarcasına bağırış çığırışlar, bayrak sallamalar, ekşiyip bozulmuş cinsellikten başka bir şey değildir." İleri aşamalarda, kaç çocuk doğuracağınızdan hangi yöntemle doğuracağınıza kadar herşeye Büyük Birader karar verecektir.
Bu noktada biat kültürünün aslında ayrıştırma ve kutuplaştırma aracı olarak evrildiğini de görüyoruz. 1. Maddede bahsettiğimiz korku toplumu için, içte ya da dışta sürekli kutuplaştırmanın ve düşmanlaştırmanın gerekli olduğunu belirtmiştik. Biat edenler ve etmeyenler artık toplumun kutup noktalarıdır. Ekvator düzlemi neredeyse boştur. Tüm mevki ve kadrolar sadece Part ideolojisinin sadık bekçileri tarafından doldurulacaktır. Hatta insan tiplemeleri bile ideolojik olarak ayrışacaktır. Orwell bu durumu şu tanımlamayla özetliyor: "Bakanlıkların şu tiplerden geçilmemesi ne kadar tuhaftı: genç yaşta göbek bağlayan, kısa bacaklı, oradan oraya seğirtip duran, çipil gözlü, ablak suratlı, yerden bitme bir sürü adam. Anlaşılan Parti'nin egemenliğinde en çok bu tipler yetişiyordu." Herhalde bir kristal küre kullansa bu kadar tahmin yapabilirdi.
Toptan biat kültürü, başlangıçtaki yoldaşların en küçük eleştirilerine bile katlanamamayı da beraberinde getirir. Orwell'in; "1970'lere gelindiğinde Büyük Birader dışında başlangıçtaki ekipten kimse kalmamıştı" diyerek özetlediği durumdur bu. Gerçekten de Abdüllatif Şener, Ertuğrul Yalçınbayır, Turan Çömez, Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve diğerleri bugün nerededirler? Yoksa 'Bu uzun, meşakkatli, sabır gerektiren yolculukta elbette yorulanlar oldu, elbette yolunu kaybedenler oldu' (3) şeklinde belirtilen saflara mı katılmışlardır?
4. YENİSÖYLEM
Beyinlerin istenilen şekilde biçimlendirilmesi için en önemli öğelerden bir diğeri de yeni bir dil yapısı oluşturulmasıdır. Orwell'in 'yenisöylem' olarak adlandırdığı bu yeni yapı, yine 'çiftdüşün' olarak adlandırdığı birbirine karşıt kavramların aynı sözcük içinde birleştirilerek anlamsızlaştırılması ilkesine dayanır. Yenisöylemde pek çok kelime tek bir kelimeye indirgenecek, dildeki zenginlik unsurları yokedilerek düşünce zenginliği ve nüanslar tamamen ortadan kaldırılıp, fikir dünyasının da fakirleşmesi ve gİderek sadece Parti ideolojisinin hizmetine sokulması sağlanacaktır. Orwell'e göre kelimeler olmadan zaten düşünce oluşturma mümkün değildir; "düşüncenin ufku daralınca düşünce suçu da imkansız hale gelecek çünkü onu ifade edecek tek bir sözcük bile kalmamış olacaktır." Hatta 'özgürlük' bile 'kölelik' olarak kabul görecek; "Dahası, teknolojik ilerleme bile, ancak ürünleri insan özgürlüğünün daraltılmasında kullanılabiliyorsa gerçekleşir" diye yazacaktır, Orwell. Bugün gerçekten de, ne kadar meraklıyız, nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı, ne düşündüğümüzü, neleri beğendiğimizi tüm Dünya ile paylaşmaya. Internet, Orwell'in tele-ekranlarının yerini çoktan almış durumda. 'Akıllı' telefonlarımızda kullandığımız pek çok uygulama, farkında olmasak bile bizi dinliyor, ve sadece bize özel tüketim araçlarını dikkatimize sunabiliyor bugün. Ve bizler teknoloji peşinde koşmak adına özgürlüklerimizi gönüllü olarak egemenlerin buyruğu altına sokabiliyoruz.
Son 15 yılda dilimize kazandırılan(!?) ve gerçek anlamlarından koparılıp sadece Büyük Birader ideolojisine uygun olarak, anlamları genelde çiftdüşün prensibine göre şekillendirilmiş kelimelerin bir kısmını Ekşi Sözlük ekibi derlemişti (2). Şimdi bu yenisöylem ifadelerine, biraz geliştirip biraz da değiştirerek, Orwell'in bakış açısıyla bir göz atalım:
Algı operasyonu: toplumun tamamında ya da bir kesiminde, seçilmiş hükümete ve cumhurbaşkanına dair olumsuz ve yanlış kanaat oluşturmak, kışkırtmak ve buna yönelik gerçekleştirilen bilinçli manipülasyonları işaret etmek için kullanılan ifade. Partinin kendi yapageldiği algı operasyonlarını gizlemek için kullandığı tabir. belirtisiz isim tamlaması.
Adam gibi/madam gibi: siyasi sınırlar dahilindeki mücadelede takınılabilecek iki farklı tavrı belirttiği, erkeğe ‘güvenilir’, kadına ‘güvenilmez’ sıfatını addedip erkek gibi olmayı olumlayan kıyas. Parti mensupları için 'adam' karşıtları için 'madam' olarak kullanılan söylem.
Biz: Parti seçmenleri, Parti teşkilatı, ideolojisi ve iktidarına destek olan kişi, kurum ve kuruluşları işaret etmek için kullanılan ifade. zamir.
Bunlar: parti seçmenleri, parti teşkilatı, ideolojisi ve iktidarının dışında kalan kişi, kurum ve kuruluşları işaret etmek için kullanılan küçültücü ifade. zamir.
Çapulcu: Parti ideolojisine aykırı davranışlarda bulunan kişi ya da gruplara yönelik kullanılan, her tür direnişçiyi ve başkaldıranları da küçümseyen bir ifade. Çiftdüşün gereği sahip olunan siyasi görüşe göre pozitif ya da negatif anlamları ile kullanılabilir. isim.
Daniskası olmak: farklı siyasi aktörler tarafından üstlenilen gündem başlıklarıyla ilgili Büyük Biraderin konumunu yüceltmek için kullanılan, ‘en önde gideni’, ‘âlâsı’ anlamına gelen sözcük. fiil.
Dava: içselleştirilen siyasi başlangıç noktasını, istikametini ve ülküsünü belirtirken kullanılan ifade. Kapalı anlamı ile gelecekte kurulacak İslam Devletini ve Hilafeti tanımlar. Çiftdüşün ilkelerine uygun olarak Büyük Biraderin istediği anlamı ile o günkü konjonktüre göre kullanılabilir. isim.
Fıtrat: bir davanın, yolun, sürecin ya da mesleğin içinde barındırdığı, kaçınılmaz olan, değiştirmeye çalışmanın Allah'ın hükmüne karşı çıkmak olacağını anlatan ifade. isim.
İhanet şebekesi: 17–25 aralık 2013 ve sonrasındaki dönemde gülen cemaati ile ak parti’nin ilişkilerinin bozulmasından sonra ABD'nin pennsylvania eyaletinde ikamet eden fethullah gülen’i ve gülen cemaati ile ilişkili kimseleri işaret etmek için kullanılan ad aktarması. 'İhanet' sıfatı fiilen bir zamanlar yapılmış olan ortaklığı itiraf eder. belirtisiz isim tamlaması.
İleri demokrasi: parti iktidarı altında türkiye demokrasisinin önündeki engellerin aşılarak getirildiği nokta. demokrasinin, hukukun, adaletin, hak ve özgürlüklerin tamamen parti ideolojisi emrine sokulması. pozitif anlamlı olması gerekirken artık Parti karşıtlarınca tamamen negatif algılanmaktadır. tipik bir çiftdüşün uygulaması. sıfat tamlaması.
İstemezük: her tür yatırım adı altında yapılacak yağmalara karşı çıkanları sözümona geri kafalılıkla suçlamak için, Osmanlı dönemi tutucularının söylemi ile küçülterek yaftalamak için kullanılan ifade. 'İstemezük zihniyeti'. fiil olsa da sıfat olarak kullanılmaktadır.
İstikrar: parti’nin tek başına iktidarı ile özdeşleştirilen, oluşturulan siyasi ve ekonomik düzenin kararlı şekilde devam etmesi durumu. İsim
Manidar: güncel siyasete yansıyan olay ve açıklamaların parti ideolojisine aykırı gizli ve ince bir anlam taşıdığını belirtmek için kullanılan ifade. sıfat.
Menzil: özel olarak 'Dava'nın ulaşacağı son nokta. İsim
Milli irade: partinin mutlak taraftarları. siyasi anlamda gücün kutsal ve meşru yegane kaynağı. sıfat tamlaması.
Monşer: partiye destek olan halk kitlelerini siyaseten tanıyamayan, batılı ve elitist yaşam tarzları nedeniyle parti yandaşlarından kopuk olan figürlere yönelik kullanılan küçültücü ifade. Cumhuriyetin ilk yıllarında yüceltici olan kelime çiftdüşüne uygun olarak negatif anlama çekilmiştir. isim.
Noktasında: hitabet ve demeç verilirken ‘hakkında’, ‘konusunda’ anlamında kullanılan, uzun cümlelerde duraksama yapmaksızın konuşmaya devam edebilmeyi sağlayan çok işlevli kelime. çiftdüşün gereği gerçek anlamından tamamen kopartılmıştır.
Okyanus ötesi: gülen cemaati ile ak parti arasında iyi ilişkilerin sürdüğü dönemde 2010 referandumu’nun kazanılmasından sonra fethullah gülen’in ikamet ettiği ABD'nin pennsylvania eyaletini işaret etmek için kullanılan ad aktarması. başlangıçta pozitif anlam içerirken 'çiftdüşün' sonrasında negatif anlamda kullanılmıştır. belirtisiz isim tamlaması.
Paralel devlet yapılanması: devletin içerisinde oluşturulan ve kanunlardan bağımsız olarak tek bir tarikatın güdümünde olan emir-komuta zinciri, hedef ve önceliklere sahip organizasyon ağı. fethullah gülen’in yöneticisi olduğu terör örgütüyle ilgili yargı sürecine ismini veren ifade. sıfat tamlaması.
Pensilvanya: 17–25 aralık 2013'ten sonra gülen cemaati ile ak parti’nin ilişkilerinin bozulmasından sonra fethullah gülen’i işaret etmek için kullanılan, gülen’in ikamet ettiği ABD eyaleti. isim.
Teğet: ekonomik, siyasi ve politik krizlerin, partinin hakim konumunun içine işlemeden zararsız olarak atlatılacağı anlamında kullanılan ifade. Sıfat
Üst akıl: parti ve Büyük Biradere karşı birtakım iç ve dış güçlerin oluşturduğu varsayılan ittifakın gizli yönetimi. bu ittifakın, ‘büyük oyun’ aracılığıyla ülkenin milli çıkarlarına zarar verdiği ve stratejik olarak çıkarlarına aykırı olan isimlerin siyaset sahnesinden kaldırılması için faaliyetlerde bulunduğu farz edilir. çiftdüşün gereği aslında pozitif anlam içerse de karanlık güçleri ifade edecek şekilde kullanılır. sıfat tamlaması.
Velev ki: siyaseten süregelen bir yaklaşıma ve konjonktüre karşı Büyük Biraderin konumunu belirtirken kullanılan, ‘öyle olsa bile’ anlamını taşıyan ve öncesinde kullanılan örneği geçersizlikle itham eden bağlaç. Büyük Biraderin o güne kadar doğru bilinenleri yeni tarih yazımı yoluyla tamamen reddetmesi amacıyla kullanılır.
Yeni Türkiye: geçmişin tamamen reddedildiği, partinin temsil ettiği milli iradenin eskiyle bağı olmayan sözde güçlü bir devlet ve mutlak bir iktidar ile vücut bulduğu cumhuriyeti ideali. bölgesinde ve dünyada siyaseten güçlü, kendi siyasi geleceğini iç ve dış güçlerin yönlendirmesiyle değil, seçilmiş hükümeti ile tayin eden, eski ülkenin sahip olduğu özelliklerden ve her türlü vesayetten arındırılmış olma. yeni tarh yazımının en önemli halkası. sıfat tamlaması.
Zihniyet: parti ideolojisine aykırı düşünce tarzı, yaşayış ve davranış biçimini anlatan, çiftdüşüne uygun şekilde negatif anlama çekilmiş ifade. isim.
İşin daha acı tarafı, basın ve muhalefetin dahi bu yenisöyleme hızla ayak uydurması, eleştiri ve değerlendirmelerini yenisöylem üzerinden yapmaya çalışmalarıdır. Yani daha baştan yenilgiyi kabüllenmektir olan.
5. ALGI YÖNETİMİ
Yeni tarih yazımı ve yenisöylem sayesinde artık kitlelerin algıları çok daha etkin olarak yönetilip yönlendirilmeye müsait hale getirilmiştir. Yenisöylem ile gerçek ile yalan iç içe geçirilmiş, sorgulama anlamsızlaşmıştır; "Kitleler kendi başlarına asla ayaklanmadıkları gibi, sırf ezildikleri için ayaklandıkları da görülmemiştir. Açıkçası, kıyaslama olanağından yoksun bırakıldıkları sürece, ezildiklerinin farkına bile varmazlar." Orwell'in tasvir ettiği Dünyada, sadece algılar yönetilerek, var olan insanlar yokedilip, hiç olmamış olanlar bir anda tarihsel süreç içinde karşınıza çıkartılabilir. Zaten dogmatik olarak eğitilip yeni tarih ve yenisöylemle biçimlendirilmiş kitleler bu durumu kabule hazırdırlar.
Varlık Bakanlığı'nın hazırladığı ekonomik tahminlerin büyük bir önemi yoktur. Zira Gerçek Bakanlığı tarihi arada değiştirerek o tahminlerin gerçekleşmelere uygun olmasını sağlayacaktır. Böylelikle aslında ekonomi ve refah seviyesi hep ileri gidecektir. Enflasyon, parametrelerle oynanıp düşük, büyüme de yüksek gösterilecek, işsizlik neredeyse sıfır seviyelerine çekilecektir. Algı dünyası parametreler dünyasıdır.
Yine Varlık Bakanlığı eli ile yürütülen piyangolar da algı yönetiminin araçlarından birisi olarak karşımıza çıkmakta Okyanusyada; "Yalnızca küçük ikramiyeler ödeniyordu, büyük ikramiyeleri kazananlar ise gerçekte varolmayan kişilerdi". Sahi son 10 yılda açıklanmış bir yılbaşı ikramiyesi hatırlayanınız var mı? İkramiye yüzünden eşinden kaçan, mahallelinin peşine düştüğü, bilet satıcısının bahşişini aradığı bir kişiye ilişkin, magazin dahi olsa bir haber yayınlandı mı? Ya da emaneten bir banka müdürüne verilen biletin ikramiyesini tahsil eden banka müdürünün reklam amaçlı bile olsa fotoğraflarına rastladınız mı? Allah allah! Bunu da mı gördün Orwell?
6. HUKUKSUZLAŞTIRMA
Orwell'in totaliter dünyasında kanuna ya da hukuka artık gerek yoktur. Zira kanunu Parti'nin 'o günkü' ideolojisi belirler. Çiftdüşün gereği eskiden düşman olunanlarla dost, müttefiklerle de düşman olmak mümkündür. Okyanusya bir yıl Doğu Asya ile savaştayken, sonra Avrasya ile savaşa tutuşup Doğu Asya işe müttefik olabilir. Tüm söylem bu yeni duruma göre değiştirilmelidir. Kitleler de yeni oluşan duruma hızla ayak uydurmalıdır. Bir zamanlar menzil yoldaşı olduklarınız ihanet şebekesine dönüştüklerinde siz de hızla uyum sağlamalısınız, yoksa kendinizi her an düşman tarafta bulabilirsiniz. Aynen;
'Kardeşim Esad'dan, 'Katil Esed'e
'Ben de Gürcüyüm'den 'Bana Gürcü diyen bile oldu'ya
'Bu ülkede Kürt sorunu vardır'dan 'Kardeşim Kürt sorunu da ne yaw'a
'Ben Ergenokunun savcısıyım'dan 'Bizi aldatmışlar'a
'Türkçe felsefe yapmaya uygun bir dil değildir'den 'Bunlar ırkçılık kokan söylemlerdir'e
'Bu özel değil genel, genel'dirden 'Mahkeme kararı ile yayından biz kaldırttık'a
'NATOnun ne işi var Libyada'dan, Libya harekat üssünün İzmir'e alınmasına
'Tek dil, tek din, tek millet'den 'Tek din dedik, dil değil, din din'e
'Terör örgütü ile görüşen şerefsiz ve namussuzdur'dan 'Görüşme talimatını ben verdim'e (4)
geçilirken, siz de mahkemeleriniz de kıvrak olmalısınız. Aksi takdirde o anda resmi söyleme ters düşmekten dolayı işinizden, sosyal güvencelerİnizden kopartılacağınız gibi, hücrelerde süründürülebilirsiniz de. Tüm bunlar için kanunlara da gerek yoktur, Büyük Biraderin işareti yeterlidir.
Yine tüm bu suçlar içinde en korkuncu 'niyet okuma' yolu ile muhalif gazetecilerin zindanlara atılmasıdır. Orwell'in dünyasında buna 'yüzsuçu' adı verilmiş. Yani Düşünce Polisi sadece yüz ifadelerinize göre bile sizi suçüstü yakalayabilir. Bugün haklarında delil olmadan sadece savcıların niyet okuması yolu ile süründürülen onlarca gazeteci yok mudur? Hukuk ve kanunlar sadece Büyük Biraderin işine geldiği gibi yorumlanır. Öyle ki, kanunen mümkün değilken parti başkanı yapılabilmeli, seçime girme hakkı yokken seçime girebilmeli, sadece onun için bir vaktinden önce seçim düzenlenmeli, parti başkanı bile olmaması gerekirken başbakan olabilmeli, eğitim durumu kifayetsizken cumhurbaşkanlığına seçilmeli, başkan olabilmesi için de mühürsüz oylar bile geçerli sayılabilmelidir (5). Bu olanlara karşı çıkmak da vatana ihanet olarak adlandırılmalıdır. Sonra da sanki tüm kanunlar kendisi için askıya alınmamış gibi, 'Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçiyoruz' propagandası ile ülkenin aydın geçinen kesimlerinin bile oyunu alabilmektir, demokrasi dediğiniz. Eh ülkede 'aydın' olarak adlandırılan kesimlerin dahi hafızası akvaryum balıkları kadardır.
Orwell, gelecek öngörülerini büyük olasılıkla demokrasilerin totaliter rejimlere dönüşmemesi için bir uyarı niteliğinde kaleme almıştı. Birilerinin çıkıp da bu eleştirileri bir yöntem olarak ele alacağını görse sanırız çok şaşırırdı; en az tahminlerindeki doğuluk payına şaşıracağı kadar…
Yine Orwell ile bitirelim:" Bir umut varsa, proleterlerde."
Ender Şenkaya
Haziran 2017
Ref:
1. 1984, George Orwell Can Yayınları Kasım 2015, Çeviri: Celal Üster
2. 140journos ekibi taraıfından Ekşi Sözlükte oluşturulmuş Erdoğan Sözlüğü: https://seyler.eksisozluk.com/recep-tayyip-erdoganin-siyasi-literature-kazandirdigi-kelimeler
3. Erdoğan'ın AKP 3.Olağanüstü Kongre konuşması, Milli Gazete, http://m.milligazete.com.tr/#!/haberdetay.aspx?ID=465613
4. Erdoğanın Tarihe Geçen 15 U Dönüşü, Gazete 2023, http://www.gazete2023.com/guncel/erdogan-in-tarihe-gecen-15-u-donusu-h33902.html
5. Al sana diploma, Soner Yalçın, Sözcü, http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/al-sana-diploma-1274206/