İnsanoğlu sadece kar amacı güden bir şirketin sonradan hasat etmek üzere ektiği değerli bir mahsül olabilir mi?
Mülkün kökeni, zamanın ve kapitalizmin mutlaklığını sorgulamak üzerine bir deneme
Wachowski kardeşler Matrix Üçlemesi ve Bulut Atlası ile bizleri dahice hazırlanmış kurgular ile felsefe tarihinde gezintiye çıkartırlarken, kullandıkları devrimci görsel öğelerle bilm kurgu meraklılarının gönlünde taht kurmayı başarmışlardı.
Bir müddettir Wachowskilerin tahtını sallayacak Avatar ve Inception dışında şöyle damardan bir felsefi bilim kurgu izleme heyecanı verecek bir film izlediğim söylenemez.
Bu duygularla oturdum Jupiter Yükseliyor'u (Jupiter Ascending) izlemek içn ekran karşısına.
Sovyet dönemi sonrası Rusya'daki kaotik çete ortamına gönderme yaparak başlıyor film. Evini basan çeteye teleskobunu vermemek için direnen Rus astrofizikçi post modern bir Galileo göndermesi olmuş. Engizisyon ile sokak çetesi özdeşleştirmeye mi çalışılmış acaba? Filmdeki Sovyet eleştirileri Stalin'in adının bile neredeyse küfre eşdeğer kullanılması ile devam etmiş. Herhalde Marksist ütopya hayalini yıkanlara karşı gizli bir serzeniş saklı.
Wacowski'lerin Matrix'te Descartes'ın Meditasyonları ve Platon'un Mağra Alegorisi uyarlaması ile başlayan felsefe göndermeleri daha sonra Hegel ve Bulut Atlası ile devam etmişti. Jupiter Yükseliyor'da da mülkiyet sorunu ile beraber, zamanı eğip bükme, mutlaklığını sorgulama öğeleri oldukça öne çıkmış. Ama iki saate bu derece karmaşık bir konuyu sığdırmak mucize olurdu, tam başarıldığı söylenemez.
Filmin ana mesajı felsefi olmaktan çok politik. DNA sarmalı, bir fareninki ile %97 oranında aynı olan bir türün (yani bizlerin) öyle Dünyayı sahiplenip parselleme ve paylaşım savaşlarına dış bir dünyadan sorgulayıcı bir bakış gerekliydi. Bizden belki sadece % 2 ileri bir genetik özelliğe sahip diğer bir tür, tüm Dünyanın ve Evrenin dahi sahibi olabilir mi? Ya da o türü temsil eden veliaht ? Tüm diğer canlıların ve küçük dünyalarının sahibi olduğunu iddia eden insanoğlu gibi, insanoğlunun de sahibi olduğunu iddia eden başka bir tür var mıdır? Kapitalizmin katili yine diğer bir kapitalizm mi olacaktır?
Dünyayı canı istediği gibi parselleyen, canlıları bile bölüşen, kendi dışındaki türlerin yaşam haklarına hiçbir saygı beslemeyen insanoğlunun yarattığı vahşi kapitalizm aynı zamanda kendi sonunu da hazırlayacak mıdır? Çok gösterişli sahneler arasına saklanmış bu fikir az hoşuma gitmedi değil. Kolay değil, kapitalizmin en büyük aracı Hollywood'dan böylesine güçlü bir mesajı çıkarmak.
Filmin, düşler ülkesi Amerikaya göçle başlayan giriş bölümünü, tam Hollywood tarzı bir şekilde Dünyayı "iyi" uzaylılarala "kötü" uzaylıların ganimeti kapma amacıyla mücadele alanı haline dönüştüren gelişme bölümü takip ediyor. İyi beyazlarla kötü beyazların ganimeti paylaşmak için savaştığı post modern bir Tarzan filmindeyiz sanki. Zavallı yerliler de ülkelerinde figüran. Tarzan filmleri kapitalizmin ilk tohumlarını atmamış mıydı büyük kitleler nezdinde ? Tarzan filmlerinde öğrenmedik mi, ölen iyi beyaz adama ağlamayı, ama diğer binlerce ölmüş yerliyi hiç umursamamayı...
Eddie Redmayne |
Ve vahşi kapitalizm Hanedanın kötü üyesi Balem Abrasax'ın (Eddie Redmayne'nin Gary Oldman'i aratmayacak oyunculuğunu göz ardı etmemek gerek) ağzından dile geliyor: "yaşamak tüketmektir" ve "hayat bir tüketim eylemidir". Ve insanoğluna o vurucu mesaj "tüketenler tüketilir"! Daha kötünün kötüleri uyarısı bu.
Mila Kunis |
Bu kadar soru işaretini izleyicinin kafasına ektikten sonra sıra insanoğlunu kurtarmaya gelince, filmin başındaki temizlikçi kız (Mila Kunis), Şirket'in asıl varisi "kraliçe" olarak ortaya çıkıyor tabii. Bu ortaya çıkış filmde "recurrence" -tekrar- olarak adlandırılmış. 90.000 yıl önce öldürülmüş ana kraliçenin bir yeniden doğuşu. Wachowski'lerin Bulut Atlası için de vurguladıkları gibi, bu bir ruh aktarımından ziyade "seküler" genetik bir veri aktarımı sonucu. Wachowskiler işlerine Tanrıyı karıştırmayı pek de sevmiyorlar. Yine de olayları ve kişileri tarihte tekerrür ettirmek özel ilgi alanları. Borges vari öyküleri geniş kitlelere ulaştırabiliyorlar böylece. John Locke'un seveceği türden bir aristokratik mülk sahipliği.
İnsanlardan elde edilen özütle gençleşen hanedan |
Filmin kapitalizm eleştirileri arasında "zaman"nın değerine de sık sık vurgu yapılıyor.
"Zaman" diyor, hanedanın kardeşlerinden Kaliqua Abrasax, "Evrendeki en değerli mülktür". Uğrunda ölmeyi göze alacak kadar. Tek amaç uzun yaşamak ve sahip olunacak en önemli mülk zaman! O zaman en karlı ticaret de zaman ticareti tabii.
Reklamlar
Anti-kapitalist bir yapım olsa da Reklam öğeleri zaten böyle bir prodüksiyonun ayrılmaz parçası. Sürreal öğeler reklamları çok belirginliştiriyor; Iphone 6 kullanan tuvalet temizlikçisi (Mila Kunis) ya da uzay gemisinin çarpıp deviremediği Toyoto Land Cruiser gibi. Eh, bazen kapitalizmi kendi silahı ile vurmak gerekir.
Uzaylı güçlerin ortaya çıktığı ilk planda film sanki Guggenheim müzesi önünde Bilbao'da çekilmiş sanırsınız. Frank O.Gehry'e telif ödenmiş mi sormak gerek. Basklılar çok mutlu olmuşlardır. Zaten kendilerini uzaylı kabul ederler.
Sündürülmüş Sultanahmet |
Diğer orjinal fikir de gezegen yörüngesinde inşa edilmiş şehirler. Bir tür biribilerine yörünge boyunca bağlanmış uzay istasyonları. Tüketim toplumunun son noktası.
Burada amacım filmin konusuna değil içindeki felsefi, politik, ticari ve mimari öğelere dikkat çekmekti. Jüpiter Yükseliyor tüm eleştiri ve düşük notlarına rağmen bence sorgulayıcı seyirci için keşfedilecek ve modern Dünyayı sorgulayacak çok unsur içermesi ile keyif veren bir film.
Ender Şenkaya
8 Haziran 2015
8 Haziran 2015